Advert
Advert

Dağların Şairi: Çanakkale’den Yükselen Bir Ses – Ali Aydoğdu ve Mantarlı Yaşamın Hikâyesi

Çanakkale’nin doğa sevdalısı şairi Ali Aydoğdu, şiirden toprağa, mantardan denize uzanan sade ama derin bir yaşam felsefesiyle “mantarlı yaşam”ı bize yeniden hatırlatıyor.

Yayınlanma Tarihi : Google News
Dağların Şairi: Çanakkale’den Yükselen Bir Ses – Ali Aydoğdu ve Mantarlı Yaşamın Hikâyesi

Ali Aydoğdu’yu Anlatmak Üzerine Bir Yazı

Arkadaşlar, dostlar ve dahi Romalılar merhaba…
Bugün size Ali Aydoğdu’dan bahsedeceğim. Hani vardır ya bazı insanlar; yıllar geçse de bir fotoğrafın kadrajında, bir şiirin dizesinde, bir dağın yamacında hep aynı kalırlar. İşte Ali abi, tam da öyle biri.
Çanakkale’nin Biga ilçesinden, doğanın, toprağın, mantarın, rüzgârın insanı.
2005’ten beri tanırım onu. O zamanlar henüz YouTube yoktu, sosyal medya bu kadar gürültülü değildi ama şiir vardı.
Ali Aydoğdu da o zamanlar kelimelerle dağlara çıkan biriydi.

Şairdi O Önce, Sonra Dağların Adamı Oldu

O yıllarda antoloji.com hayatımızın ortasındaydı. Şiir okurduk, yorum yazardık, kimin hangi kelimeyle kalbimize dokunduğunu bilirdik.
Ali Aydoğdu o dönem, kelimeleriyle içimize serin bir rüzgâr gibi dolan şairlerdendi.
Hiç oturup karşılıklı bir çay içemedik ama ne gariptir, onunla birçok kişiden daha fazla “oturmuşluğum” vardır. Çünkü bazı insanlar vardır; yüzünü değil, sesini, kokusunu değil, kelimesini bilirsin ama o bile seni tanıdık bir dost gibi sarar.
Benim için Ali abi öyle biridir.
Şiirin ne olduğunu bana öğreten, bir kelimenin peşinden nasıl gidileceğini gösteren adamlardandır.

Orhan Veli’yle Aynı Bahçede Oturan Bir Ruh

Orhan Veli Kanık’ın o meşhur şiirini bilirsiniz:

Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.

İşte bu şiir, nedense bana hep Ali abiyi hatırlatır.
Çünkü o da oltasını hem denize hem gökyüzüne atanlardan.
Kimi zaman bir mantarın gölgesinde, kimi zaman bir zeytin ağacının dibinde, kimi zaman bir karavan kampında bulursunuz onu.
Elinde kamera, doğanın ortasında, mantarlı yaşam dediği bir hayatın peşinde.
YouTube kanalında mantar toplama videoları, Ege otları, balık avı görüntüleri paylaşır.
Instagram’da doğal yaşam, şifalı bitkiler, yenilebilir otlar, bushcraft kampı gibi paylaşımlar yapar.
Ama onun farkı, bu videolara sinen ruhtadır. Çünkü Ali abi, sadece “gösteren” değil, “yaşayan” bir insandır.

Mantarların Filozofu

Bir gün YouTube’da “Mantar türleri” diye arattığınızda, bir videoda rüzgârın uğultusu, çocukların sesi ve bir adamın toprağa eğilmiş haliyle karşılaşırsınız.
İşte o adam, Ali Aydoğdu’dur.
Bir elinde kamera, diğer elinde sepet…
Kamera konuşmaz, doğa konuşur.
“Bakın bu mantar Balkadın mantarıdır,” der.
Sesi huzurludur.
Bir öğretmen gibi değil, doğanın bir elçisi gibi anlatır.
Sanki o dağlar, o ağaçlar, o taşlar onun kardeşidir.
Bir mantarın kokusuna eğildiğinde, o kokuyla çocukluğuna döner gibidir.
Bazen “BigAli” diye seslenir ona sevenleri — hem Biga’nın Ali’si hem doğanın dostu olduğu için.

Mantarın Peşinde, Hayatın İçinde

Ali abi için mantar toplamak bir hobi değil, bir yaşam biçimidir.
Her mevsimin ayrı bir anlamı, her mantarın ayrı bir hikâyesi vardır.
“Balkadın mantarı”, “Çıntar”, “Kuzu göbeği”, “Kanlıca”, “İstiridye mantarı”
Her biri onun videolarında bir başrol oyuncusudur.
Ama o, hiçbirini sadece tanıtmaz.
Her mantarın peşinde bir çocuk gibi koşar, her bulduğunda bir mucizeye şahit olur gibi sevinir.
Doğaya saygılı, toprağa minnetle yaklaşır.
Bir ağacın dibinden mantarı çıkarırken bile dikkat eder,
“kökünü zedelemeyin” der, “doğa bir kere alınırsa bir daha vermez” diye uyarır.

Çanakkale Rüzgârında Bir Adam

Biga’dan başlayan, Çanakkale’nin rüzgârıyla büyüyen bir yolculuktur bu.
Bazen Karabiga kıyısında denize olta atar,
bazen Kazdağları eteklerinde kamp kurar.
Bir videosunda elinde sepet, diğerinde oltayla karşımıza çıkar.
Ama her defasında aynı şey vardır: huzur.
Mantarlı yaşam, onun için sadece “doğada vakit geçirmek” değil,
“hayatı yeniden tanımlamak” demektir.
İnsanın doğayla, hayvanla, bitkiyle yeniden dost olması gerektiğini söyler.
Bir videosunda şöyle der:

“Doğa bize yeter. Yeter ki biz doğaya yetinelim.”
Bu cümle, modern hayatın tam kalbine saplanmış bir şiirdir aslında.

Doğal Yaşamın Şairi

Bugün herkes “doğal yaşam”, “slow life”, “organik hayat” diyor ama
Ali abi bu kelimelerin moda olmadan önce de o hayatı yaşıyordu.
Kendi topladığı otlarla yemek yapar,
balığını kendi tutar,
mantarını kendi bulur.
Ama bunu bir gösteriş olarak değil, bir şükür hali olarak yaşar.
Bir keresinde Instagram’da paylaşmıştı:
“Her sabah doğanın sesine uyanıyorum.
O ses bana her şeyin hâlâ güzel olabileceğini söylüyor.”
Ne yalan söyleyeyim, o satırı okuyunca kıskandım biraz.
Çünkü şehirde biz, penceremizin dışında gürültüden başka bir şey duyamıyoruz artık.

Mantarın Yanında İnsan da Var

Ali abi sadece mantar anlatmaz;
insanı da anlatır.
Köydeki yaşlı kadınların elinden tuttuğu otları,
çocukların gülüşlerini,
balıkçıların sabah serinliğinde söyledikleri duaları da gösterir.
“Mantar toplama” videosunun arasında bir anda bir yaşlı amca çıkar mesela,
elinde bir çay bardağıyla gülümser kameraya.
İşte o an, video sadece bir doğa içeriği olmaktan çıkar,
bir belgesel hâline gelir.
Bu yüzden mantarlı yaşam, sadece doğanın değil, insanın da hikâyesidir onun elinde.

Şiirden Toprağa, Topraktan Hayata

Benim için Ali Aydoğdu, şiiri bırakıp doğaya kaçmış bir şairdir.
Ama aslında şiiri bırakmamıştır; sadece başka bir alfabe kullanmaya başlamıştır.
O artık mantarların, kuşların, balıkların dilinde yazar.
Ve bu dil, dünyanın en eski dilidir.
Bir ağacın gölgesine oturup sessizce onu izlediğinizde,
Ali abinin neden şehirden değil,
orman yolundan yürümeyi tercih ettiğini anlarsınız.
Onun şiirleri artık dizelerde değil,
çam iğneleriyle kaplı patikalarda dolaşır.

Sosyal Medyada Gerçek Bir İnsan Olmak

Bugün dijital dünyada herkes bir “influencer” olmaya çalışırken,
Ali Aydoğdu hâlâ gerçek insan olmanın peşindedir.
Videolarında filtre yok, yapay ses yok, sponsorlu marka yok.
Gerçek bir nefes var.
Kimi zaman balık avı yaparken “bugün çupra denk geldi” der;
kimi zaman “bu sefer mantar bulamadık ama hava mis gibiydi” diye gülümser.
İşte o gülümseme, bütün teknolojik gürültünün ortasında
bir doğa sesi gibi yankılanır.

Şiirin Kalbinde Bir Teşekkür

Kendi adıma söylemeliyim ki,
bugün hâlâ yazabiliyorsam, bunda Ali abinin payı büyüktür.
Benim son kitabım Son Sözler: Yaşanan Aşkın Mührüdür yayımlandığında,
arka kapağa küçük ama çok kıymetli bir not düştü o.
Bir cümleyle yazarlığın özünü özetledi:

Osman Coşkun size ‘Gel Bi Çay İçelim’ derse, masasına oturun; orada çayın buğusunda kalbinizi bulacaksınız. ‘Zehra’yı bir de kendisinden dinleyin; aşkın ne demek olduğunu yeniden anlayacaksınız. Ve şimdi, ‘Son Sözler: Yaşanan Aşkın Mührüdür’ ile aşkın kalpte bıraktığı en derin izlere tanık olun.”

Benim için bu cümle, bir ustanın sessizce elini omzuma koyması gibiydi.

Mantarın Altındaki Hayat

Mantar deyip geçmeyin…
O, toprağın nefesidir.
Bir mantarın çıktığı yer, toprağın “ben buradayım” dediği yerdir.
Ali abi, o sesi duyanlardan.
Bu yüzden onun videoları sadece doğayı değil,
yaşamın derin köklerini gösterir bize.
Bir ağacın kökünde filizlenen bir mantar kadar mütevazı ama anlamlıdır her paylaşımı.
Bir “shorts” videosunda bile koca bir felsefe gizlidir:
“Doğa bize her şeyi öğretir, yeter ki biz susalım.”

Bir Çanakkale Hikâyesi

Biga’dan çıkan, Çanakkale’nin rüzgârıyla büyüyen,
Ege otlarını tanıtan, balığı avlayan,
ot toplarken çocuklarla gülümseyen bir adam var karşımızda.
Ve biz, ekran başında izlerken bile
onun o huzur dolu sesinde biraz nefes alıyoruz.
Belki de bu yüzden Ali Aydoğdu’yu izleyen herkesin içinde
küçük bir doğa sevgisi filizleniyor.

Sonsöz: Bir Dizede, Bir Mantarın Altında Buluşmak

Belki hiçbir zaman aynı masada çay içemedik ama
her defasında bir dizede buluştuk.
Onun mantar videolarında gördüğüm o dinginlik,
benim yazılarımda aradığım sükûnettir aslında.
Ali abi, bana ve bu ülkenin bütün doğaseverlerine
şunu hatırlatıyor:
“Yaşam basit olmalı.
Toprak kadar sade,
yağmur kadar dürüst,
bir mantar kadar mütevazı.”

Bugün onun YouTube kanalına abone olun,
Instagram’da paylaşımlarına göz atınAma sadece izlemeyin — hissedin.
Toprağın, denizin, rüzgârın sesini dinleyin.
Çünkü Ali Aydoğdu, o sesi bize tercüme edenlerden biridir.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Diğer içeriklere de göz atın.
Bu blog bağımsız bir platformdur ve desteklerinizle ayakta duruyor.
Bildirimleri açmayı unutmayın.

begendim
1
Begendim
bayildim
0
Bayildim
komik
0
Komik
begenmedim
0
Begenmedim
uzgunum
0
Uzgunum
sinirlendim
0
Sinirlendim

Yorum Gönder

Yorumlar